29 Şubat 2020 Cumartesi

Son Yeniçeri / Reha Çamuroğlu





1.Baskı: Temmuz 2017

Tür: Roman 

Eğitim: 1986'da Boğaziçi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun 1780'den 1828 yılına kadar olan sürecinin içinde yaşatılır roman.

Ben tarihi, romanlarda okumayı ve öğrenmeyi severim. Okurken o zamanlarda kendimi hayal eder, yaşarım tıpkı bu romanda olduğu gibi. Osmanlı'nın en sıkıntılı zamanlarındaki İstanbul'u gözümde çokça canlandırdım.

Daha kitabın ilk sayfalarında Erikli Baba Tekkesi, Tarikatı Bektaşiyye ve Çifte vav işaretiyle karşılaştım. Çifte vav işaretinin ne anlama geldiğini açıkçası bilmiyordum, merak edip minik bir araştırma yaptım. 

 

Resim 1: Vav harfi

çifte vav harfi mısır çarşısı ile ilgili görsel sonucu
Resim 2: Çifte vav harfi

Vav harfi insanı ve tekliği,  çifte vav harfi ise iki insanın birbirlerine yaslanması halinde onların dengede durabileceğini sembolize eder. Bu, Bektaşiliğin en önemli işareti, Arap alfabesinin stilize edilmiş bir harfi. Motif şekline bakıldığında kalp şeklini andırır. Bu harfi taşıyanların neşe, huzur bulacaklarına, iç sıkıntılarından ve rahatsızlıklarından kurtulacağına, dokundukları her işte bolluk, bereket bulacaklarına inanılır. 

Daha romanın ilk sayfalarında Erikli Baba Tekke'sinde Ahmed Baba'nın arkasındaki duvarda "Çifte vav" işaretinden bahsediliyor.  Padişahın III. Mustafa olduğu zamanlar... Yıl 1969, Ruslar Türklere yenilir ve 19 yaşındaki Petru Çariçe II. Katerina'nın ordusunun askeri olarak Hotin Kale'sini gözetlerken padişahın kapıkulu ve yeniçeri taburlarından birinin odabaşısı olan Arif Ağa tarafından yakalanıp kölesi olur. Petru'nun dikkatini  yolculuklarında teber denilen tuhaf giysili, içki içen Bektaşi dervişler çeker. O sıra Arif Ağa'nın erkek çocuğu olunca sevincinden Petru'yu affedip, kendisine köle yapar ve evine getirir. Herkes O'nu Sarı olarak çağırır. Bir gün Sarı Müslüman olmak istediğini Arif Ağa'yla paylaşıp, aileyi çok mutlu eder ve Arif Ağa O'nu kölelikten azad eder. O'na Abdullah ismi verilip, büyük hazırlıklarla Bektaşi olma töreni yapılır. Bu töreni yazar detaylarına kadar anlatarak aslında okuyucunun merakını giderir.

Bu arada kitapta adı geçen padişahların kronolojik sırası şu şekilde:

III. Mustafa - I. Abdülhamit - III. Selim (III. Mustafa'nın oğlu) - 

IV. Mustafa (I. Abdülhamit'in oğlu) - II. Mahmud (I. Abdülhamit'in oğlu)

Bu süreçteki bazı önemli olaylar da var tabii. 

Kabakçı Mustafa isyanı, İstanbul'daki büyük yangın ve deprem, Alemdar Mustafa Paşa'nın sadrazam olana kadar olan süreç...

Genel olarak III. Mustafa Avrupa'daki gelişmeleri takip ederek ordusunu güçlendiren bir ve Rusya'yla savaşan bir padişah. 

I. Abdülhamit zamanında da Ruslarla savaşılır ve Özi Kalesi kaybedilince padişah bu duruma çok üzülür. Onun akabinde fazla yaşamadan ölür.

Kitapta III. Selim zamanındaki olaylardan bolca bahsediliyor. Fransızların ihanet olarak görülen Mısır'ı almalarından belli bir süre sonra onlarla tekrar barışılması İngiliz ve Rusların hoşuna gitmez. 1807'de İngilizlerin Ayestafanos'un  önüne gelip 16 gemiyi demirlemesi, gayrimüslimler de dahil İstanbul halkının ayağa kalkışı ve İngilizlerin kaçması anlatılan diğer bir konu. III. Selim orduda düzenlemelere gider. Nizam-ı Cedid kurulur. Bu ocağın gelirlerini karşılamak için İrad-ı Cedid hazinesini kurar. Bu durum sayıca daha çok Bektaşi barındıran yeniçerileri içten içe mutsuz eder. Üç kuruşa canları pahasına çalıştıkları düşüncesi kitabın her sayfasında okuyucuya aktarılıyor. Ulema sınıfı Mevlevilerden, Bektaşilerden hiç hoşlanmaz fakat Bektaşilerden çekindikleri için bunu fazla belli etmezler. Bu arada devlet ricali Mevleviliğe katılır, hatta III. Selim Şeyh Galib Efendi'nin müridi olur. Musiki dinleyip, besteler yaparlar. Roman içinde Arif Ağa'nın oğlu olan Sabit devlet yanlısı ve Nizam-ı Cedid'i destekleyen bir karakter olarak karşımıza çıkarken, arkadaşı Habib tam tersi bir karaktere bürünür. 

Kabakçı Mustafa isyanı bu padişahın döneminde başlıyor. Nizam-Cedid askeri Laz yamaklara nasıl giyinecekleri konusunda baskı yapınca, başlarına Kabakçı Mustafa'yı alıp huzursuzluk yaratırlar. III. Selim meydanı onlara bırakıyor ve tahta IV. Mustafa geçer. 

Alemdar Mustafa Paşa tam olmasa da ocaklıdır yani yeniçeridir. III. Selim’in başlattığı Nizam-ı Cedid reformları nedeniyle çıkan kimi olaylar üzerine reform yanlıları, Paşa’yı İstanbul’a gitmesi için teşvik ederler. Bu sırada Sultan IV. Mustafa, Kabakçı Mustafa isyanıyla amcası III. Selim’i tahttan indirir ve Nizam-ı Cedid reformlarını kaldırmaya başlar. 1807 tarihinde İstanbul’a gelen Paşa, önce Kabakçı Mustafa’nın kellesini vurdurtur, sonra da isyancılar arasında kanlı bir temizleme harekâtına girişir. Alemdar Paşa, Bâb-ı Âlî’yi (hükümet merkezi) basıp sadrazamı ve şeyhülislam'ı görevden uzaklaştırır. 1808’de  IV. Mustafa’yı tahttan indirerek yerine III. Selim’i tekrar tahta çıkarmak ve Nizam-ı Cedid’i yeniden kurmak ister fakat olayları duyan Kabakçı Mustafa’nın adamları, ondan önce III. Selim’in odasına ulaşıp, O'nu öldürür. Paşa’yı adamları şehzade Mahmud’u kurtarması için uyarır. Alemdar Mustafa Paşa, Şehzade Mahmud’u yeni padişah ilan eder. Padişah tarafından sadrazamlığa getirilen Paşa,        III. Selim’in orduda yapmak istediği büyük ıslahata yardımcı olur, köklü reformlara giderek; merkezi otoriteyi güçlendirmek için Anadolu’nun ayanlarıyla işbirliği yapar; Nizam-ı Cedid Ocağı’nı Sekban-ı Cedid adıyla yeniden düzenler. Paşa'nın sadrazam olduktan sonra devletin ileri gelenleriyle büyük bir toplantı yapıp, alınan kararları    Sened-i İttifak adı verilen bir belgede derler. Bu belge ile ayanlar, hükümet emirlerini dinleyeceklerine söz verirler. Sened-i İttifak ayanlarla imzalanır fakat sadrazamın keyfi eylemlerinin önlenmesi de maddeler arasında yer aldığı için bu durum Alemdar'a yaramaz. II. Mahmud da bu anlaşmayı istemez fakat ayanları kontrol altında tutabilmek için razı gelir. Tüm bu olaylar sürecinde Yeniçeriler hep sahnede oluyor. Padişahın kendisi de bir ayan olan Alemdar Mustafa Paşa’ya karşı düşmanlığına ve ölümüne seyirci kalmasına sebep olur. Yeniçeriler Paşa'dan kurtulmak ister ve büyük bir saldırıdan sonra Paşa ölür. 

1821'de Yunanistan'da bir ayaklanma oluşur ve Müslümanlar öldürülür. Osmanlı'daki Müslümanlar telaşlanır ve Sultan Mahmud halkın silahlanmasını destekler. Rumlar korku içine düşerler ve onlar da silahlanır. Bazı ocaklılar bu hanelere saldırır, hatta Ermeniler dahi bu baskınlardan kurtulamaz. Gayrimüslümler korkup Müslüman komşularının evlerine sığınırlar. Aynı tarihte Rum patriği ve piskoposları da asılır. Rumlar adalara ve Yunanistan'a kaçar ve Rumların mevkilerine Yahudiler geçirilir. Bu isyanı durdurmak için uğraşılır. En son Mesolongi'de şiddetli bir çarpışma olur.

II. Mahmud yeniçeri ocağını toplantıya çağırır ve Rumlarla bile başedemeklerini söyleyip, onlara yeni bir düzen getirtmek ister. Yeni talimler başlar fakat Mısırlı bir talim bir yeniçeri ocağı neferine tokat atınca ocaktan biri çıkıp muallimi öldürür ve olaylar kopar. Herkes yeniçeriye düşman olur, çokça yeniçeri asılır, öldürülür ve sonunda tamamen ortadan kaldırılır. II. Mahmud ulemayı da yanına alıp, halkı yeniçeriye karşı kışkırtıp, Etmaydanı'ndaki yeniçerileri top ateşine tutar. Çok yeniçeri asılıp, öldürülür ve Yeniçeri Ocağı tarih sahnesinden kaldırılmış olur.

Eğer Osmanlı tarihinin derinliklerini roman içindeki karakterlerle yaşamak isterseniz okumanızı tavsiye edeceğim bir kitaptır. Kitabının özellikle yarısından sonrası savaşlar, yeniçerilerin hareketleri, saldırılar ve onların sonuçlarıyla geçiyor. İlk yarısını okumanın çok daha keyifli olduğunu düşünüyorum. 

 






24 Şubat 2020 Pazartesi

Merhaba, ben sadece bir okursever, kitapseverim.



Merhaba, ben sadece bir okursever, kitapseverim.

Okuduklarımı çevremdekilere belki bir faydası olabilir düşüncesiyle onlarla paylaşanlardan.

Okuduğum kitaplardaki konu akışını, edindiğim bilgileri, okuma sürecimde etkilendiğim noktaları bloğumda paylaşacağım.

Zamanımı mümkün olduğunca kitap okumaya ayırmayı severim ve bu zamana değer veririm. Günün herhangi bir anında elimde veya çantamda beni mutlaka bir kitapla birlikte görebilirsiniz. Bu beni mutlu eden, koruyan, bana huzur veren bir durum. Kitap okumak bir sevgi, merak ve konsantrasyon işi. İnsanlar bazen dış ve içsel faktörlerden ötürü gerçekten kitap okuma motivasyonuna giremeyip, o durumdan oldukça uzaklaşabiliyor. Ama bazen bir bakıyoruz ki bir kişi okuduğu, kendisini son derece içine alan bir kitap tecrübesini başkasıyla paylaşıp o okuma motivasyonunu başkasına geçirebiliyor. Motivasyonun yakalandığı o an, o kişi tarafından tecrübe edilmek istenebiliyor. Yaşamı anlamak için gezersiniz, dinlersiniz, deneyimlersiniz, okursunuz. Bir yazar o yazma raddesine gelene kadar kim bilir neler okuyup, tecrübe ediyor. Okurken o yazarla da bir sohbet haline girmiş olursunuz. Bu blog bu hislerin paylaşımı için. Okuduğum kitapları, bu kitaplardan edindiğim deneyimleri burada paylaşacağım.

Fulya Aydıner

Benim Adım Kırmızı / Orhan Pamuk

Benim Adım Kırmızı 1591 yılında, İstanbul’un on karlı kış gününde, Atmeydanı, Bayezid, Edirnekapı, Cibali gibi İstanbul merkezlerinde geçe...